21 Aralık 2009 Pazartesi

BU YAZI ŞEHİTLERE İTHAF EDİLMİŞTİR



Dün Dağlıca,Aktütün geçenlerde Reşadiye.Ve daha niceleri.Bitmedi,bitmiyor ve bitecek gibi de gözükmüyor.Bu sorun ortaya çıktığında daha dünyada olmayan gençler şehit oluyor

90’lı yılların başında çocukluğunu yaşamış biri olarak bizim kuşağın beynine “Terör” kazınmıştır.O yıllarda şehit olanlar “abi” yaşındaydı.Yaşımız küçük olduğu için ve askerlik bize daha uzak olduğu için ekranlara anlamsızca bakardık genelde.Zaman zaman da korkuyla bakardık belki de.Yıllar geçti,büyüdük tabii.Ama değişen olmadı.Şehitler yaşımıza denk oldu.Hatta bir süre sonra kardeşimiz yaşına geldi.Biz de bu görüntüleri gördükçe “sıra belki de bizde” diyip korkunun yanında acıyı hissetmeye başladık.

Ben isimlerini hepsinin bilmem mümkün olmadığı için onlara ortak isimleri olan “Mehmet” olarak hitap etmek istiyorum.Evet Mehmet için hepimiz üzüldük ,ağladık.Ama Mehmet şehit olmayıp aramıza dönse ne olacaktı?Normal bir şekilde hayatına devam etseydi?Oturduğunuz bir yere Mehmet gelse (belki buna ben de dahilim) “Şunun tipe bak ya” denilmeyecekmiydi?
Rahatsız olmayacak mıydık?Ama Mehmet,ölünce ancak sana bir değer biçebildik.Farkına varabildik.Hepimizin fırsat eline geçince sonuna kadar nemalandığı,ancak fırsat eline geçmeyince “tukaka” ettiği bu sistemde senin farkına anca böyle varabildik.İkiyüzlülüğümüz için kusura bakma Mehmet.

Peki Mehmet yaşasan,hayatına devam etsen ne olacaktı?Büyük ihtimal senin için bugün üzülen birinin yanında üç kuruşa işe başlayacaktın.Çocukların olacaktı.Bakamayacaktın,yetmeyecekti,belki seni şehit haberine değil,yıllar sonra bir 3.sayfa haberinde okuyacaktık.Çünkü hepimizin en alttan en üstüne elele verip yaşattığı bu sistemde sana biçilen rol buydu.Rolünü oynacak ve sahneden çekilecektin.Ama şu an bir mertebeye eriştin.Hem de mertebelerin en güzeline

J.P.Sarter’ın dediği gibi “Savaşı zenginler çıkarır,fakirler ölür”.Patronların,paşaların,başbakanların çocuğu ölmüyor ölen gördüğümüz gibi.Atatürk’^ün dediği gibi “sınıfsız, imtiyazsız, kaynaşmış bir millet” olmadığımızı da anlıyoruz bu ülkede her gün,her dakika.Ölen terörist de şehit asker de fakirden.Yani sorun Kürt-Türk olayı değil,sorun ezen-ezilen meselesi her zaman dediğimiz gibi.Gerisi türküde dediği gibi

Yemen yolu çukurdandır
Karavanası bakırdandır
Zenginimiz bedel verir
Askerimiz fakirdendir

17 Aralık 2009 Perşembe

İDEOLOJİLERİN SONU



Geride bıraktığımız 20.yüzyıla ideolojik hareketler damgasını vurmuştur.20.yüzyıl ideolojilerine bağlı insanların bunun için gerekirse öldüğü veya öldürdüğü bir çağ olarak akıllarda kaldı.Ancak doğu-batı bloğu duvarının yıkılmasıyla beraber ideolojiler de o duvarın altında kaldı.Faşizm,komünizm gibi ideolojik kavramlar da 20.yüzyıldan hoş bir sada olarak kaldı.

Artık insanların büyük ideallere bağlanıp öldüğü veya öldürdüğü bir çağda değiliz.Eskiden iletişim araçları yetersiz olduğu için toplumlar “yoldan çıktıklarında” ülkemizdeki gibi askeri darbelerle yola getirilebiliyordu.Kitlesel iletişim araçları geliştikçe toplumlar daha kolay yönetilir ve yönlendirilebilir hale geldikçe askeri darbeler de bir yöntem olmaktan çıkmış ve o da 20.yüzyılın yöntemleri olarak kalmıştır.

Ancak ideolojilerin çöküşünü sadece duvara bağlamayız tabii ki.İdeolojik hareketler nihai sonlarının yozlaşma olduğunu göstermiştir insanlara.Eninde sonunda her ideolojik hareket yozlaşmış ve karşı oldukları düzenle çok farkları kalmamış hatta onunla uzlaşmıştır zaman zaman.Sonuçta görülmüştür ki ideolojik hareketlerin alt,militan kısmını “kandırılmışlar” üst lider kadrosunu da “menfaatçiler” oluşturmuştur.Bu ülkemizde 12 Eylülde görülmüştür.Solcu ve sağcı gençleri eylemlere yöneltenler,daha sonra soluğu yurtdışında almıştır.12 Eylülde idam edilenlerin hayat hikayelerine bakmanızı öneririm.Hepsi de gariban,halk çocuklarıdır ipe gidenlerin. İdam edildiklerinde arkalarından çok ses getirecek ailelere sahip değillerdir eğer araştırırsanız. İdeolojik hareketler göstermiştir ki tarih başından beri var olan alttakiler-üsttekiler kavramları tarihe karışmayacaktır.Alttakiler-üsttekiler düzenini yıkmak için yola çıkan sol hareketlerin içinde bile alttakiler-üsttekiler farkı ortaya çıkmış ve 12 Eylülde de darağacına giden solcuların “alt sınıfı” olmuştur.

Ayrıca 21.yüzyılın dünyasında hayat, ideolojilerin penceresine sığmayacak kadar geniş bir çerçevede ve yüksek bir hızda yaşanıyor.Evet, hayat artık ideolojilerin penceresine sığmıyor.Bu kadar dar bir çerçevede yaşanmıyor.İstediğiniz kadar ben şuyum,ben buyum deyin,eninde sonunda bir yerden açık vereceksiniz.Çünkü nehirleri tersine akıtamazanız.Eninde sonunda ideolojilerin çizdiği çerçevenin dışına çıkmak zorunda kalacaksanız.

Hal böyle iken ideolojik hareketler çökme noktasına gelmiştir. İçinde yaşadığımız çağ ideolojik pencereleri kırdığı gibi ideolojik hareketlerin sicili de pek iyi değil insanlık gözünde gördüğünüz gibi.Size tavsiyem dostlarım,her ideolojiyi,okuyun,sorun,tartışın ama kesinlikle militanı olmayın.Gördüğünüz gibi tarih “kandırılanlar ve menfaatçilerle” dolu.

16 Aralık 2009 Çarşamba

BAŞKA TÜRLÜ BİR ŞEY ONLARIN İSTEDİĞİ




İşçi sınıfı dediğimiz kavram aslında ülkemize hala yabancı bir kavram.Bizdeki işçi sınıfı batıdaki gibi bir algıya sahip değil.Çünkü biz sanayi devrimi yaşamadık.İşçi-işveren algısı da tam olarak gelişmedi bu yüzden.70lerde olması denendi ancak 12 Eylül tepesine indi.

Dedik ya bizdeki işçi sınıfında böyle bir algı gelişmedi.Düşük gelirli insanlar genelde ya sol fikirlere ya da kendini rahatlatan bu dünyadaki ezilmişliğini unutturan muhafazakar,dini fikirlere yakınlık hisseder.Alt gelirli oldukları için kurtuluşu amiyane tabirle yırtmayı ararlar.Yani kimi bu dünyada,kimi de öbür dünyada arar kurtuluşu alt sınıfların.Ancak kurtuluşu bu dünyada aramaları egemen sınıfların işine gelmediği için egemen sınıflar onların kurtuluşu daha çok öbür dünyada aramalarını isterler.Bu yüzden 12 Eylül öncesinde sola yatkın gecekondu mahallerine solcular hapisten çıkıp geri döndüklerinde yerlerine İslamcıları buldular.Sınıfsal dertleri olmayan CHP ise gecekonduları çoktan terk etmiştir ve kendi haline bırakmıştır bu süreçte.

Burada daha çok ben ülkemizdeki sola seslenmek istiyorum(Tabii ki burada CHPden bahsetmiyorum)Ülkemizdeki hala sınıfsal dertleri olan sola.Sevgili dostlar işçi sınıfını tanıdığınızı ve onları kurtaracağınızı söylüyorsunuz ama bir türlü onlardan oy alamıyorsunuz.Neden acaba?İşçi emekçi dediğimiz kesimin ne istediğini pek bilmiyorsunuz bence.İşçilerin dertlerinin sendikal haklar,düzgün çalışma saatleri,eşit hakça yaşam vs.. olduğunu düşünüyorsunuz.Ama kusura bakmayın.Onları tanımıyorsunuz.İşçilerimizin sendikal haklar vs.. gibi dertleri yok.Onlar sendikal haklar falan değil sınıf atlamak istiyor.Yani sizin küfrettiğiniz patronlardan olmak istiyor.Onlar da lüks yaşamak istiyor.

Onlar bu sistemle çoktan uzlaşmış durumdalar.Çünkü bu sistem yalan da olsa,çok küçük bir ihtimal de olsa onlara bir gün zengin olabileceğini vaad ediyor.Ama sizin savunduğunuz sistemin vaadi bunun yanında çok sönük kalıyor.Bu yüzden insanlar Berlin duvarı yıkıldığında Doğudan Batıya koştu,bu yüzden Moskovada ilk Mc Donalds açıldığında kuyruklar oluştu, ve bu yüzden işçilerimiz sağa oy veriyor yıllardır..Sanmayın ki bu sistemin dalaverelerini bilmiyorlar.Sizin gibi akademik ifade edemeseler de her şeyin farkındalar.Ezildiklerini de çok iyi biliyorlar.Ama bir gün çok küçük ihtimal de olsa bu sistem onlara ezen olmayı vaad ediyor.Kapitalizmi ayakta tutan en önemli şey vaat bence zaten.En alttakinden üstüne bir vaadi var kapitalizmin.Yalan da olsa,çok küçük bir ihtimal de olsa.

Geçen sene ve ondan önceki senelerde 1 Mayıs kutlamalarını işçiler Taksimde kutladı manşetlerini hatırlıyoruz hepimiz.Ama ben o karelerde pek işçi göremedim.Orada işçiden çok adrenalin arayan öğrenciler,birkaç DİSK ve sol parti destekçisi gördüm.Neden?Dedik ya onların böyle bir derdi yok.Onların istedikleri çok daha farklı şeyler.Kutlayan birkaç işçi de 2 Mayıs günü yine yatağa aç girdi.Onlar için hiçbir şey değişmedi.Öğrenciler kantinde arkadaşlarının yanına,partizanlar partilerine geri döndü.Ama işçiler için hiçbir şey değiştirmedi Taksimde kutlama.Kısaca o ünlü şarkıdaki gibi “Başka türlü bir şey onların istediği…”