17 Ocak 2010 Pazar

YAKINÇAĞ SONA MI ERDİ?







İlkokuldan beri bildiğimiz çağların dörde ayrıldığıdır.İlkçağın kavimler göçüyle,Ortaçağın İstanbul’un Fethiyle,Yeniçağın da Fransız İhtilaliyle sona erdiği kabul edilmektedir.Şu an hala acaba Yakınçağın içinde mi bulunmaktayız?Yakınçağ günümüzde ve yakın zamanda gerçekleşmiş olaylarla sona ermiş olabilir mi?Tabii ki bunlar sayısal bir konu olmadığı için kesin bir yargı geliştirmek zor.Eğer öyleyse bile bu yargıya ancak belli bir süre sonunda varabiliriz.

Vikipediden Yakınçağın sonuçlarını arattığımda şunlar karşıma çıkmaktadır.

• Günümüzdeki anlamıyla cumhuriyet ve demokrasi ortaya çıktı.
• Fransız İhtilali'nin etkisiyle milliyetçilik akımları doğdu, bu akım milli devletlerin doğmasına ve imparatorlukların yıkılmasına ortam hazırladı
• Sanayi Devrimi gerçekleşti bu durum sömürge yarışını hızlandırdı.
• Kapitalizm, Sosyalizm ve Liberalizm gibi sistemler ortaya çıktı.

Bu sonuçlara baktığımızda Yakınçağla başlayan süreçteki kavramların günümüzde fazlasıyla hırpalandığını ve yıprandığını görmek zor olmayacaktır.”Günümüzdeki anlamıyla cumhuriyet ve demokrasi” zaten bugün fazlasıyla sorgulanmakta ve içerik değiştirmekte.Özellikle 11 Eylülden sonra Irak işgaliyle başlayan süreçte ve bunun demokrasi için yapıldığı söylemi kavramlarda bir değişikliğe gitmiş ve “günümüzdeki anlam” fazlasıyla değişmiştir.Özellikle ülkemizde pek sağlam bir temelde ilerlemeyen demokratlık tartışması da buna örnektir.Demokrasi ve özgürlük kavramlarının özellikle Irak işgaliyle içinin fazlaca boşaldığı artık bir gerçektir.Özellikle ülkemizde cumhuriyet kavramı da fazlasıyla içerik değiştirmektedir.

Bugün Sanayi devrimiyle oluşan sınıfların yerini yavaş yavaş kimliklerin alması da dışarıdan etkilerle beraber mikro milliyetçi hareketlerin doğmasına ve milli,ulus devletlerin bunalımlı bir süreçten geçmesine neden olmaktadır.Bölgesel milliyetçi hareketlerin kimi dış etkilerle kaşınsa da bugün mikro milliyetçi akımlar ülkemizde,Irakta ve başka bir çok ülkede bunalımlı dönemler yaşatmaktadır.Tabii gelişmiş ülkelerde bunun ne kadar yaşandığı tartışma konusudur.

Sömürge yarışı da o günkü döneme göre fazlasıyla içerik değişikliğine uğramıştır.Artık ülkeler ordularıyla işgal yerine küreselleşmeyle beraber kültürel bir işgali daha mantıklı görüyor ve bu şekilde yeni sömürgeler yaratmaktadırlar.Ortaya çıkan sistemlerden Sosyalizm bugün tarihe gömüldü.Ancak kapitalizm ve Liberalizm ayakta.Ancak 2008de yaşanan Amerika’daki kriz de kapitalizmin sorgulanmasına neden olmuştur.Liberalizm ise günümüzün yükselen trendi olarak görülmektedir.Ancak olayı sistem değil de ideolojik bazda görürsek Demir perdenin yıkılışıyla ideolojilerin çöküş yaşadığı bir gerçektir.Bu yönden sistem bazında değilse bile düşünce bazı bu kavramların da bir çöküş içinde olduğu görülmektedir

Bu gelişmeleri yan yana koyduğumuzda Yakınçağın getirdiklerinin fazlasıyla içerik değiştirdiği hatta çöküş içine girdikleri görülmektedir.Özellikle Sovyetlerin yıkılışı ve devamında yaşanan süreçte 11 Eylül 2001le beraber yeni bir çağın başladığını söylemek zor olmayacak.Bunun adına uzay çağı,internet çağı vs.. de denmektedir.Tabii ki bu benim görüşüm.Tarihsel bir yargı koymak bana düşmez.Zaten dediğimiz gibi bunlar Yerçekimi Kanunu gibi kesin fenni bir konu değil.Buna yıllar sonra bir konsensüsle karar verilecektir.

14 Ocak 2010 Perşembe

2.MERKEZ SAĞIN YOLCULUĞU


Ülkemizde merkez sağ 1950lerde ilk başta DP iktidarıyla ortaya çıkmıştır.Bünyesinde muhafakar-milliyetçi eğilimleri barındıran liberal ekonomiyi benimseyen DP tek parti iktidarına ve devrimlerinin uygulanış biçimine olan tepkilerle iktidar olmuştur.Bu yüzden günümüzde de sık sık gündeme gelen ülkemizde merkez sağın değişimci ,solcu CHPnin ise statükocu olduğu tartışmaları başlamış ve sağımız,solumuz biraz sakat doğmuştur.

Merkez sağ ideolojik bir hareket olmadığı için ve halkın muhafazakar eğilimlerine karşılık verdiği için geniş kesimlerce benimsenmiştir.Bu yazıda aslında AKPnin merkez sağ olup olmadığına da bir cevap arayacağız belki de.Süreç darbelerle ilerledikçe merkez sağ da her müdahalede daha muhafazakarlaşmıştır.27 Mayıs DPyi iktidardan uzaklaştırıp kapatınca,merkez sağ, toprak ağası Menderesin yerine muhafazakar bir köy çocuğu Demirelin Adalet Partisinde vücut bulur.DPnin yerini daha muhafazakar AP almıştır.AP ve Demirel CHPnin 70lerdeki değişimine göre daha statükocu ve devlete yakın bir çizgi izler.70lerdeki gerilimin bir tarafı olarak görülen AP 12 Eylülde kapatılır.Demirel yasaklanır.1983de 12 Eylül cuntasıyla gidilen seçimlerde ANAP ve Özalla tanışır Türkiye.Merkez sağ yeni adresini bulmuştur.Bu sefer köy çocuğu Demirelin yerini daha muhafazakar Nakşibendi tarikatına bağlılığını gizlemeyen,eski bir MSP adayı Özal almıştır.Merkez sağ gittikçe muhafazakarlaşan ve İslamcılarla arasındaki kırmızı çizgilerin azaldığı bir döneme girer böylece.Erbakan merkez sağı renksizlikle suçlasa da Özal ile beraber merkez sağa şüpheleri azalır aslında.Anadolu kaplanları olarak adlandırılan muhafazakar iş adamlarının miladı olur Özal aynı zamanda.

Özalın ölümüyle siyasi arenamız 90larda parçalanmış bir görüntü verir.Kısır siyasi kavgalar insanlara 70li yılları hatırlatır adeta.Merkez sağ da bu süreçte bocalama içindedir.Muhafazakarlaşan merkez sağı kolej okumuş,şehirli Çiller ve Yılmaz taşıyamaz.Çillerin “bacı” propagandasına ve Yılmaz’ın BBPyi içine katma çabalarına rağmen.Merkez sağ bu iki isimde eğreti durur.Çünkü muhafazakarlaşan merkez sağı sırtlayamazlar.90lardaki bir yere gitmeyen koalisyonlar dönemi üstüne patlayan 2001 krizi insanlarda yılgınlığa yol açar adeta.Ortam 12 Eylül öncesini andırmaktadır.Bu ortamda halk hiç denenmemiş olan Tayip Erdoğan ve AKP yi kurtarıcı görür ve uzun yıllar sonra bir parti tek başına iktidara gelir.Nakşibendi tarikatına mensup Özalin yerini eski bir İslamcı olan eski RPli Erdoğan almıştır.Muhafazakarlaşan merkez sağ treni duracak bir istasyon bulmuştur böylece.Erdoğanın siyasi geçmişi insanların kafasında soru işaretleri doğurmuştur.Merkez sağ olup olmadığı uzun süredir sorgulanıyor.Ancak Erdoğan zaten muhafazakarlaşan bir merkez sağın üzerine oturmuştur.Görülmeyen şu ki 2007de Saadet Partisi %2 gibi bir oy almıştır.Yani AKP merkez sağ ile İslamcıların arasında kendine yer bulmuştur.Muhafazakrlaşan merkez sağ ile kapitalist ekonomiyle arasındaki duvarları kaldıran İslamcılar birbirlerine yaklaşır ve AKP'de buluşur.Yani AKPyi günümüzün merkez sağı olarak görmemiz çok da yanlış olmaz.

TÜRKİYEDE SİYASAL HAREKETLER

Türkiyedeki siyasal hareketler,yapılan Cumhuriyet devrimine göre kendisine bir yer tutmuştur.Kendini merkez sağ olarak tanımlayan Demokrat Parti Tek Parti devrindeki ekonomik durum,devrimlerin keskin bir şekilde uygulanışına olan tepkiyi ardına alarak iktidar olmuştur.Bu da siyasi hareketleri ister istemez sınıfsallıktan çıkarıp,kimlikler ve değerler üzerine kurulmasına yol açmıştır.Ülkemizdeki temel siyasi akımları incelemek bu durumu daha iyi açıklayacaktır.

1.SOLUN YOLCULUĞU




Ülkemizde sol siyasi hareketler genelde CHPde kendisine yer bulmuştur.Sol hareketler çıkış noktasında aslında kendini sınıfsal tanımlamamıştır.Ülkemizde solun çıkış noktası aslında Kemalizmdir.Sol ülkemizde ilk başlarda “Bağımsızlık-Anti emperyalizm-Laiklik” kavramları üzerine oturmuştur.Devlete ve orduya yakın olan bu sol hareket 27 Mayıs 1960da kendisini sağ tanımlayan bir iktidarı TSKnın devirmesiyle ona daha da yakınlaşmıştır ve adeta sol ile ordu arasında deyim yerindeyse bir nişan olmuştur.Öyle ki 68 kuşağı sloganlarında Kemalizme atıf yapar ve “Ordu-Gençlik” elele sloganı fazlasıyla yaygındır.Deniz Gezmiş ilk ortaya çıktığı yıllarda kendini Kemalist olarak tanımlar.Ancak bu hareket daha sonra Marxizme evrilecektir.

12 Mart 1971 Muhtırası solda büyük bir kırılmaya yol açacaktır.Yanlarında sandıkları ordu solun tepesine balyoz gibi inecektir.12 mart sol ile ordu arasındaki nişanı bozar,sol devletten ve ordudan uzaklaşır.Sınıfsal bir alanda kendisine yer arar sol.70lerdeki sloganlarında artık “Ordu-Gençlik elele” “Bağımsız Türkiye”nin yerini “Faşizmi ezeceğiz” sloganları daha fazla alacaktır.CHP de bu dönemde devlet ekseninden kayar Ecevitle.CHP tarihinde belki de ilk kez bu kadar keskin sınıfsal sloganlar kullanır,”Toprak işleyenin,su kullananın” “Ne ezen ne ezilen ,insanca,hakça bir düzen” vs…

Ülke şiddet olaylarıyla 12 Eylülün eşiğine gelir.12 Eylül solda 12 martdakinden çok daha büyük bir travmaya yol açmıştır.Solla ordu arasında bugünkü eski solcuların bazılarında artık intikamvari bir hale dönmüş ilişkilerin temelinde 12 Eylül vardır.12 Eylül solu kapitalist sistemle bütünleştirmiştir.Bu yüzden 12 Eylülden sonra sol sınıfsal karakterden kimliksel bir karaktere bürünür.Kapitalist sistemle uzlaşan ve sınıfsal mücadele gibi dertleri kalmayan sol kürt sorunu,azınlık sorunları,laiklik gibi dar bir çerçeveye sıkışır ve 70lerdeki gibi iktidar alternatifi olmaktan uzaklaşır.

Devlete şüpheyle bakan sol Kürt sorunu konusunda CHPnin yerini alan SHP ile HEPli milletvekillerini yanına alarak safını belirler.Ancak 28 şubat solun CHP ye ait kesimini yeniden devlet ve ordu eksenine kaydıracaktır.28 Şubatta ordunun 12 Eylülün aksine laiklikten yana tutumu solun yönünü devlete çevirecektir tekrar.CHP 28 şubattan sonra AKPnin de iktidara gelmesiyle hepten laik-milliyetçi-devletçi bir çizgiye oturacaktır.Ancak solun kalan kısmı hala orduya şüpheyle bakmakta ve zaman zaman karşı karşıya gelmektedir.Solun zaman zaman devlete yakın zaman zaman şüpheyle bakan inişli çıkışlı çizgisi ülkemizin siyasi yolculuğuna da benzemektedir.

13 Ocak 2010 Çarşamba

OLMAMIŞ OTOYOL 60(İNTERSTATE 60)



Bu film gözüme internette gezinirken çarpmıştı.Konusunu okumuştum.En basit haliyle kendini yenide keşfetmek için bir gencin arabayla olmayan bir otoyolda olmayan şehirlerde bir yolculuğa çıkması.Konusu gerçekten ilginç gelmişti.Açıkçası bu tür yol hikayelerini sevdiğim için ve olmayan şeyler de Dövüş kulübünden beri ilgimi çektiği için filmi izlemeye koyuldum.Tabii ki filmde ,oynamadığı ve başarılı olmadığı rol kalmayan Gary Oldman da bir etkendi.

Filmi izlemeye koyuldum ve böylesi bir konunun nasıl harcanabileceğini gözlerimle gördüm. Böylesi bir filmde konu felsefe ve bazen de absürd olmayan bir komediyle desteklenirse tadından yenmez.Ancak filmdeki felsefi hava çok havada kalmış.Diyaloglar konunun ağırlığını taşımıyor.Filmdeki masalsı havanın çok hakim olması,bir de Çocuklar Duymasın tadındaki kör göze parmak sokan ağır mesaj kaygısı filmi maalesef bir çocuk filmine indirgemiş.Filmde güzel noktalar da var tabii ki.Mesela gencin arabasına binen otostopçu hayat kadınını reddederken söylediği laf:”Ben o milyondan biri olmayacağım,tek olacağım,beni hep hatırlayacaksın” ve bunun gibi birkaç sahne gerçekten etkileyici ve akılda kalabilecek türdendi.Ancak dediğimiz etkenlerin ağırlığında bu sahneler kaynayıp gitmiş

Bir de Gary Oldmanın oynadığı rol tabii ki.Oynadığı roldeki her şeyin cevabını bulunduran filozof havası acayip derecede eğreti durmuş.Çünkü diyaloglar bu havayı desteklemiyor.İster istemez de rol havada kalıyor ve inandırıcı olamıyor.Tabii bir de başrolde oynayan arkadaş bu konudaki film için “babyface” kalmış.Bu yüzden daha başta başroldeki oyuncuyu görünce ister istemez film hakkında bir fikir ediniyorsunuz.

Güzel bir konusu varken ve hakkı verilmesi gereken güzel birkaç sahne artık yönetmenden mi kimden bilinmez adeta bir çocuk filmine indirgenmiş.Bu yüzden diyebileceğim: “Olmamış Otoyol 60”

12 Ocak 2010 Salı

İYİ Kİ VARSIN DIŞ GÜÇLER




Ülkemizde özellikle 68 kuşağıyla dilimize girmiştir emperyalizm,dış güçler lafları.O gün için belki yeni olan bu söylem günümüzde hala değiştirilmeden ulusalcı-Kemalist ve bir takım sol çevreler tarafından kullanılmakta.Devamlı olarak her şeyin nedenini dışarıya,emperyalizme Amerika’ya bağlama durumu açıkçası artık bir alışkanlık haline gelmeye başladı

Uzaya gidecektik Amerika izin vermedi, dünyanın 10. ülkesi olacaktık Amerika izin vermedi tarzı sebeplerle yıllarca tembelliğimizin üstünü örtmeye çalıştık. Tabii söylemler bu kadar yoğunlaşınca insan isyan etmiyor değil.Yahu kardeşim bu emperyalizmin dişi bir bize mi geçiyor demek istiyor insan. Bizden çok da matah bir ülke olmayan Hindistan bugün bir güç olma yolunda ilerliyor. Emperyalizm ona etki edemedi mi? Rusya 1990da çöktü, bugün nasıl toparlandı? Almanya ikinci dünya savaşında yerle bir oldu. İkiye bölündü. Ekonomik olarak iflasın eşiğindeki Doğu Almanya’yla birleşmesine ve kaynakların belli bir kısmını oraya aktarmasına rağmen hala dünyadaki büyük güçler arasında. Emperyalizmin gözünden mi kaçtı koca Almanya?Japonya İkinci Dünya Savaşında en büyük hasarlardan birini aldı.Atom bombası yedi.Ordun olamaz seni biz koruyacağız dediler.Peki bugün Japonya nerede?Biz neredeyiz?

Biz 1923den beri açıktan bir işgale uğramadık, atom bombası da yemedik. Peki neden hala buradayız?Neden ileri gidemedik?Bunları düşünmenin vaktidir aslında.Yıllardır her gelen başbakana ABD uşağı demek bir alışkanlık,olmazsa olmazlardan oldu.Bu adamlar sonuçta senin içinden çıkıyor.Yabancı bir yerden gelmiyor.Dış güçlere bakmaktansa biraz dönüp kendi içimize bakmanın vakti gelmedi mi?.Bir emperyalizm,ABD mitidir oluşturulmuş gidiyor ülkemizde. Emperyalizm başka ülkeye bu kadar nüfuz etmedi de sana nüfuz ettiyse demek ki sende bir sorun var.

O yüzden ben demek istiyorum ki iyi ki varsın dış güçler,iyi ki varsın da hiçbir şey yapmamıza izin vermiyorsun.Bizim de çok halimiz yok zaten 86 yıldır.

10 Ocak 2010 Pazar

6.CUMHURİYET

Günümüzün en büyük tartışmalarından biri 2.Cumhuriyet konusudur.Bu kavramın 1990ların başında Mehmet Altan tarafından ortaya atıldığı söylenir.Ancak kavram artık ondan çıkıp bütüne mal olmuştur.İkinci Cumhuriyet nedir derseniz,kabaca verilecek cevap Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyetin kuruluş zamanındaki ideolojisinin artık bugünü taşıyamadığı ve kabuk değiştirmesi ve evrilmesini söyler.Acaba gerçekten öyle mi?Yani Cumhuriyet kuruluşundan beri ilk kez mi kabuk değiştiriyor?Ben hiç öyle zannetmiyorum.Çünkü Cumhuriyet kuruluşundan beri dönem dönem fazlasıyla kabuk değiştirdi.Cumhuriyetin kuruluşundan beri var olan CHP’nin de bu dönem değişimlerine göre belirlediği saf her zaman değişik olmuştur zaten.Cumhuriyetin kabuk değiştirmesiyle CHP’nin saf değişimleri de aynı döneme denk gelir.Bu dediğimiz dönemlerde Türkiye’de siyaset tamamiyle zemin değiştirmiştir.Belli ara dönemlerde ise siyasetin belli kısmı “revizyona” uğramıştır.
1.Cumhuriyet dönemi tabii ki Atatürk dönemidir.Bu dönem hakkında aslında hala lise kitapları dışında fazla bir bilgi yoktur belki de.Bilinen Atatürk’ün bağımsızlık,laiklik konusunda tavizsizliği,yakın tarihimizde öğrendiğimiz ise Sovyetlerle arasında bir yakınlık olduğudur.

2.Cumhuriyet(1938-1950)(Milli Şef Dönemi)
Bana göre zaten 2.Cumhuriyet Atatürk öldüğü gün başlamıştı.İnönü 2.dünya savaşının patlak vermesiyle politikalarını buna göre yöne vermiştir.Savaşın sonlarına kadar Almancı bir tavır sergiler İnönü.Dönemin Cumhuriyet gazetesi de o dönemde Almanlara fazlasıyla destek verir.Ancak savaşın sonu yaklaştıkça ve Hitlerin akibeti de belli oldukça Türkiye ve İnönü de safını buna göre belirlemiştir.Öyleki Milliyetçi, kesimin Türkçülük günü olarak ilan edecekleri 3 Mayıs 1944 deki hadise gerçekleşmiştir.Savaşın sonlarına doğru artık Türkiye safını belirlemiştir.ABD.ABDden esen rüzgarlar Türkiye de çok partili hayata işaret etmektedir.İnönü de bu değişim rüzgarına daha fazla direnemez.1945deki şaibeli seçimden sonra 1950deki seçimlerde Demokrat Parti iktidara gelir.Böylece ikinci Cumhuriyet sona ermiş olur

3.Cumhuriyet(1950-1960) (DP iktidarı)
Türkiye günümüzde artık dillere daha da pelesenk olan “demokrasi,milli irade” kavramlarıyla tanışmıştır artık.Menderes büyük bir halk desteğiyle iktidarı ele alır.Atatürk zamanında Sovyetlere yanaşan CHP DP yi komünistlikle suçlayacaktır.Bu dönemde Atatürk zamanındaki laiklik kavramında belli bir anlayış değişikliğine gider DP.Tükiye Amerikan yardımlarıyla fazlasıyla tanışır.ABD artık bariz dostumuzdur.Liberal rüzgarlar Türkiyede esmeye başlar.Traktörler Türkiyeye gelir.Bir çok konuda Türkiye kabuk değişirmye ve dışa açılmaya başlar.Atatürk zamanındaki Cumhuriyet anlayışındaki değişiklik günümüzden çok önce az da olsa DP döneminde başlmıştır.Büyük halk desteği alan DP de her iktidar gibi bir süre sonra yıpranmaya başlar.Ekonomide kötüye gidiş,Menderesin bir süre sonra muhalefete tahammülsüzleşen politikaları Menderesin puanını düşürür.Son dönemlerde ABD ile ters düşen Menderes Sovyetlere yapacağı gezi gerçekleşmeden Türkiyede 1960 ihtilali gerçekleşir ve bir dönem daha kapanır.



4.Cumhuriyet(1960-1980)

1960 ihtilali gerçekleşir ve Menderes darağacına gider.Bu toplumda ve özellikle muhafazakar,sağ kesimde derin izler bırakır.1960 ihtilaliyle Türkiyede yine değişim rüzgarları esmeye başlar.Artık Türkiyede yeni siyaset sağ-sol üzerine inşa edilmiştir.Ülke özellikle “sosyalizm,devrim” gibi kavramlarla fazlasıyla haşır neşir olur bu dönemde.CHP de bu dönemde özellikle Ecevit ile beraber safını belirler.Yükselen sol rüzgarı sahiplenir CHP bu sefer de.Öğrenci hareketleri bu dönemde belirgin bir hale gelir ve sokaklara yayılır.Öğrenci liderleri ortaya çıkar..Öğrenci liderleri bu dönemlerde önümüze çıkar.Bu dönemde 12 mart da önemli bir yer tutar.Ancak 12 Mart siyasetin tümünde değil sadece sol hareket de bir kırılmaya yol açmıştır(Bunu başka bir yazımda açıklayacağım).Bu yüzden bir dönemi tamamen kapattığı söylenemez.12 Martla beraber bir süreliğine biten sağ sol kamplaşması 1970lerin ortalarına doğru eskisinden daha da şiddetlenir.Şiddet toplumsal yaşamın her tarafında kanıksanır hale gelmiştir bir süre sonra.Ülkedeki kamplaşmalar sınıfsal bir hal almıştır artık ve bir süre sonra 12 Eylül 1980 darbesi gerçekleşir.Böylece Türkiye’de bir dönem daha kapanmış olur



5.Cumhuriyet(1980-2002)
12 Eylül darbesi Türkiye’nin kodlarında çok büyük değişikliklere yol açar.Ülke adeta yeniden dizayn edilir.Aslında bu dönem diğerlerine göre çok daha keskin farklılıklar içerir.Siyasi partiler kapatılır.Sağ ve solda bir çok kesim çok büyük baskılar görür.Türkiye liberal ekonomiyle haşır neşir hale getirilir.90ların başında ülkücüler de solcular da hapisten çıktıktan sonra mevcut kapitalist sisteme fazlasıyla entegre olacak ve 12 Eylül de başarıya tam anlamıyla ulaşmış olacaktı.Ülkedeki toplumcu ruh bireyciliğe fazlasıyla evrilir.Özal dönemi de Türkiyede bir çok şeyi baştan aşağı değiştirecektir.O ana kadar ayıplanan,hoş görülmeyen şeyler bir süre sonra hoş görülür hale gelecekti belki de.Ülkücüler de solcular da kapitalist sisteme entegre olunca sistem için tek tehdit gittikçe güçlenen İslamcılar olacaktı.Ancak 28 şubat bu görevi başarıyla yerine getirir.Kapitalist sistemle kavgalı İslamcıları sisteme entegre edecektir.28 şubat da tüm siyasette değil İslamcılar da bir kırılmaya yol açtığı için onun da bir dönemi kapattığı söylenemez.1980lerden sonra sınıfsal kamplaşmalar fazlasıyla unutulmuş yerini çok daha kökten ve tehlikeli kimliksel kamplaşmalar almıştır.Solcu-sağcı kavramlarının yerini yavaştan İslamcı-laik,türk-kürt kamplaşmaları alacak ve bu 2000lerde doruğa çıkacaktır.Kimliksel politikalarla PKK terörü ortaya çıkar bir süre sonra.12 Eylülde orduya küsen solcuların bir kısmı 28 şubatla yeniden onlarla barışacaktır.CHP de devletten ve ordudan ilk şamarını 1980de yemiştir.CHP (ilk baştaki haliyle SHP) bu yüzden devlet ve orduyla arasına mesafe koymuştur.Kimliksel kamplaşmaların başladığı dönemde SHP tarafını DEPlileri listesine koyarak göstermiştir.Bu dönemde sosyal demokrasi kavramına ısrarla atıf yapar SHP.Ancak 28 şubatla beraber bir kısım solcular ve CHP dümenini devlet ve ordu eksenine kıracaktır bir süre sonra.90larda bu tür siyasi, karmaşalar,siyasetteki çözümsüzlükler,özellikle ekonomik sorunların daha da derinleşmesiyle sona erer.2001 kriziyle hepten içinden çıkılamayacak hale gelen ekonomik durumla halk aynen 12 Eylül öncesindeki gibi bir kurtarıcı beklemeye başlar.Aynı sene AKP kurulur.Halk neredeyse bütün liderleri denemiş,ancak 90lardaki liderlerin beceriksizlikleri,kavgaları ve küçük hesapları ve en sonunda patlayan 2001 krizi toplumu tek bir yöne bakmaya itecektir.


6.Cumhuriyet(2002- )
3 Kasım 2002de daha bir yıllık bir parti olan AKP yüzde 35 oyla uzun bire sonra ilk kez ülkede tek başına iktidara gelen parti olur.12 Eylül de nasıl önceki siyasi isimler ve partiler silindiyse 80ler ve 90lardaki isimler de adeta silinir.Bir dönem demokratik bir seçimle kapanır.Tabii ki bu dönemi şu an çok kesin bir şekilde değerlendirmek yanlış olur.Bu dönemin nasıl bir dönem olduğu belki bir 10 ya da 20 yıl sonra çok daha iyi analiz edilecektir.Ancak göz ardı edilemeyecek şekilde olan değişimler olmuştur bu dönemde de.Demokrasi,insan hakları gibi kavramlar hayatımızda çok daha fazla yer tutacaktır.28 Şubatla kapitalist ekonomiye eklemlenen İslamcılar iktidara gelmiş olur Türkiye’de.Bu dönemde Türkiye için geriye dönüşü olmayan adımlar atılmıştır aslında.Özellikle Türkiye’de yıllardır gerilimlere neden olan Ordu-Sivil iktidar ilişkileri geri dönülemeyecek bir zemine girmiştir.27 Nisan 2007 tarihi bir dönüm noktasıdır.Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır.Siyaset ve Türkiye üzerinde TSK’nın rolü daha önceki dönemlerden farklı olarak büyük bir değişime uğramıştır.90larda ortaya çıkan kimliksel kamplaşmalar bu dönemde daha da gerilimli ve tehlikeli bir hale gelmiştir.28 şubatla dümen kıran CHP bu dönemde safını ulusalcılıktan,devlet ve ordudan yana kullanacaktır.Dedik ya bu dönemi daha iyi bir şekilde bir 10 ya da 20 yıl sonra analiz edeceğiz,ancak şu bir gerçek ki AKP döneminde Türkiye’nin kodlarında 12 Eylüldeki gibi büyük değişimler yaşanmıştır ve bu dönüşüm artık 80lerden sonraki dünya düzeninde kılıç zoruyla olamayacağı için belli bir süreçte yaşanmıştır.

Görüldüğü üzere Türkiye 27 Mayısdan beri 20 yılda bir dünyada değişen dengeler,ekonomik ve toplumsal değişimlerle kabuk değiştiriyor ya da değiştirme ihtiyacı duyuyor.Öyle görülüyor ki 2010lu yıllarda da aynı siyasi aktörler(Erdoğan,Baykal,Gül,Bahçeli vs…..) rol oynayacak gibi.Tabii ki bu bir öngörü.2020li yıllarda Türkiyede yeniden değişim rüzgarları esebilir.

3 Ocak 2010 Pazar

ÖNGÖRÜ KÖŞESİ-2 AVRUPANIN GELECEĞİ



Ülkemizdeki en büyük tartışmalardan biridir AB konusu yıllardır.Son zamanlarda ateşi sönse de mutlaka bir gün alevlenir.Tartışmalar genelde “ABye girmeli mi,girmemeli mi?” “50 yıl sonra AB olacak mı” çevresinde şekilleniyor.Evet Avrupa nereye doğru gidiyor?ABD,Çin,Rusya vs…eksenin de gerçekleşen güç mücadelesinde Avrupanın yeri ne olacak?Biz de bu yazıda bu sorulara cevap arayalım dedik kendimizce.

Evet Avrupada son yıllarda bir sağ yükseliş yaşandı ve bu liderler de Türkiyeye karşı genelde.Peki Avrupa nereye gidiyor?Bana sorarsanız Avrupa şu anki liderlerinin kafasıyla gittikçe hayalindeki gibi ABD gibi bir ekonomik-siyasi güç olmaktan hepten çıkacak.Bugünkü özellikle Sarkozy,Merkel gibi iki vizyonsuz,küçük olsun benim olsuncu lider Avrupanın en büyük devletlerinden ikisinin başında.Tabii ki kapanmacı olmasa da İtalyada Berlusconi.Sarkozy ve Berlusconi ikilisi siyasetten çok magazinle gündeme gelerek bir siyasetçiden çok bir soytarıyı andırıyor.Belli bir yaşa kadar Doğu Almanya sınırı dışına çıkamamış Merkel var tabii.Bu isimlerle Avrupa bir yere geleceğini hiç zannetmiyorum.Büyük devletler,ama çok ama çok küçük liderler

Şu bir gerçek ki artık yeni dünya Ortadoğuda şekilleniyor.İran,İsrail,ABD,Rusya vs.. kozlarını artık burada paylaşıyor.Ancak Avrupa bu vizyonsuz ve Doğu karşıtı, soytarı liderler sayesinde bunu göremiyor.Avrupa bugün eski komünist Doğu Avrupa ülkelerini de içine alarak genişleyebileceği kadar genişlemiştir.Onların sınırlı yer altı kaynakları da kısıtlı bir süre Avrupayı idare eder.Ancak sonrası Avrupa için karanlık.Avrupa Ortadoğuda yok.Bugün Meriç nehriyle Rusya arasına sıkışmıştır.Geleceği göremeyen liderleri sayesinde Ortadoğuya da inemiyor.İnmek için saydığımız devletler gibi bir ordusu da olmadığına göre tek yol ya Rusya,ya da Türkiye.Ancak Rusya zaten şu an kendi başına bir gücü oynuyor.Avrupa için kalan tek seçenek Türkiye.Ancak bu liderler(Berlusconi hariç)Türkiyeye karşı.Demek isteyeceğim Avrupa ya Ortadoğuya,Asyaya inecek ,oraya açılacak ya da bir ekonomik güç olmaktan çıkacaktır.Elbetteki kültür-sanat bakımından bir medeniyet olarak kalacaktır Avrupa geçmişten gelen birikimiyle, ancak bu şekilde gittikçe bir siyasi güç olmaktan ebediyen çıkacaktır.

Tabii buradan kıssadan hisse ülkemize çıkıyor.Şu anki Avrupa’nın durumu iç açıcı değildir.Bizim de bugünkü durumu iyi belirleyerek duracağımız yeri dış politikada belirlememiz lazım.Ancak şu da bir gerçek ki artık günümüzde Ortadoğuyu göz ardı ederek bir politika çok zor

2 Ocak 2010 Cumartesi

2000LERİ GERİDE BIRAKIRKEN





Yeni bir on yıl daha geride kaldı.2000leri uğurladık.2010 lu yılların içindeyiz artık.Tabii adettendir geride bıraktığımız şu on yılı hatırlamak

Geçtiğimiz on yıl dünya ve ülkemizdeki gelişmeler açısından bence iyi değildi.Hatta hiç iyi değildi.2000ler krizlerin,savaşların,kimliksel kutuplaşmalar ve gerilimlerin,linç girişimlerinin,toplumsal cinnetin tavan yaptığı bir on yıl oldu maalesef bana göre.İyi bir on yılı geride bıraktığımızı düşünmüyorum.Zaten 2000lerin daha gelişinden iyi olmadığı belliydi.2000lerin eşiğinde büyük depremi ve Barış Mançonun acısını yaşadık.2000lerin hemen başında da Kemal Sunalı sonsuzluğa uğurladık.Çocukluğumuza,hayatımıza renk getiren isimler birer birer gitmişti.Bu kayıplarla anladık ki yavaş yavaş büyüyorduk.2001’e geldiğimizde ise hem dünyada hem de ülkemizde büyük değişikliklerin habercisydi.11 Eylül ve ülkemizde şubat krizi bazı şeylerin artık eskisi gibi olmayacağının habercisiydi.Ardından gelen Irak işgali,kan,gözyaşı 2000lerin alışıldık manzaraları haline geldi.Dinsel ve kimliksel gerilimler tavan yaptı.Bununla beraber demokrasi,insan hakları,özgürlükler kavramlarının alabildiğine kirlendiği bir dönem oldu 2000ler.Yükselen terörle yükselen tansiyon ülkemizde linç girişimlerini hayatımızın bir parçası haline getirdi.Gelirken hayırlı gelmeyen 2000ler giderken de hayırlı gitmedi.Çocukluğumuza damgasını vuran Michael Jackson da 2009da hayatını kaybetti.Böylece anladık ki biz tam anlamıyla büyümüştük

Evet güzel bir tablo çizmedim ama 2000ler bana göre dünyada ve ülkede böyleydi.Umarız 2010lar ve yeni yıl ülkemize ve dünyaya iyilik getirir.Neyse herkese iyi yıllar